1 Aralık 2014 Pazartesi

Medeniyet

Ali Baba ve Kırk Haramiler,
Sinbad,
Alaaddin’in Sihirli Lambası,
Ve uçan halılar
Ve binbir gece masalları
Ve Hayyam’ın Rubaileri
Ve bir de kan kırmızı şarap
Yalnız kubbeleri hatırlatır bana.
Bir de onların gölgesinde yaşanmış
Sonsuz aşkları.
Ki onların
Gönülden kopup gelen
Bir sevgiyle işlenmiştir
Her bir karesi
İlmek ilmek
Ve ilhamını daima
Umutsuz bir aşktan almıştırlar.

Oysa öykündüğüm
Ve benden çok uzakta,
Kaf Dağı’nın batısında aradığım
Ve özgürlük
Ve demokrasi
Ve barış diyerek
40 derece ateşle
Adını sayıkladığım
Medeniyetin geçmişinde
Sadece kaçıp saklanmayı öğütleyen,
Savaşlarda sığınak
O soğuk,
O ürkütücü,
O şımarık
Ve o devasa kaleleri,
Şatoları ve manastırları görüyorum.
Ki buz devrinin
Sert ve keskin
Buzul kayaları gibi
Gökyüzünü delmeye niyetli her biri.

Oysa tam da dibinde burnumun,
Bir kadının eşsiz vücudu gibi
Sıcak, yuvarlak ve pürüzsüz
Ve Anadolu kıyıları gibi oylumlu,
Dantel dantel işlenmiş,
Aşka boyun eğmiş
Ve bir çocuk kadar ürkek
Ve masum
Ve korumasız
Ve atlas kadar yumuşak
Ve herkese kapısını açacak kadar
Büyük yürekli,
Görkemli değil asla
Ama mağrur,
Ama vakur,
Ama özgür
Ve huzur dolu
Kubbeleri fark ediyorum.
Küçük ama
Kök saldıkları yürek kadar
Heybetli.

18.07.2006                 DENİZLİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder